Kayıp rıhtım aylık öykü seçkisi için yazdığım bir öyküdür. Asıl kaynağından okumak için lütfen tıklayın.
Son Kurtadam
Önünde beliren uçsuz bucaksız araziye baktı. Tırmanışın
verdiği yorgunlukla çöktü ve manzaranın tadını çıkarmaya başladı. İçine çektiği
hava, yılların verdiği yorgunluğu bir nebze de olsa hafifleten bir ilaç
gibiydi. Amaçsız hayatına yüklenen anlamsız yükler, bitkin olan benliğini
hissizleştirmiş, yıkmıştı. Ama her şeye rağmen içinden bir his, bu anlamsız
çırpınışının bu gece biteceğini söylüyordu.
Kimi zaman inanmayı reddettiği gerçekler hayatı boyunca onu
takip etmiş, peşini bırakmamıştı. Onun ki bağnazlık değil sadece korkuydu.
Yıllarca kaçmaya çalıştığı hastalık, büyü, lanet, adını koyamadığı bu gerçekten
korkuyordu. Gece onun için herkesin gözüne görünenden daha karanlıktı. Çünkü
peşini bırakmayan karanlık her gece gücünü kazanıyor, aydınlık ve sıcak olan
ruhunu, karanlık ve soğukla dolduruyordu.
Derin bir nefes aldı. Hastalıklı ruhunu insanlıktan uzakta
tutmak için çıktığı bu tepe, ruhunu zincirlediği bir karantinaydı. Karanlık,
ruhunun zincirlerini kırsa da, bedeninin zincirlerini kıramıyordu. Vakit
yaklaştıkça, sona da yaklaşmaya başladığını fark etti.
Her gece çıktığı bu tepeden bazen normal bir insan olarak
iniyordu. Bazense zincirlenmiş bir halde uyanıyordu. Bunun bir düzeni olup
olmadığını hiç düşünmemişti. Sadece buraya geliyor ve kendini zincirliyordu.
Kendini kaybettiğinde ne olduğu hakkında da bir fikri yoktu. Sadece dönüşümüne
tanıklık edebilecek kadar uyanık kalıyordu. Uyandığındaysa kilidi açmak için
anahtarı çevirmesi yetiyordu.
Şafak vaktinde bulunduğu tepenin manzarasını hiçbir şeye
değişmezdi. Korku ve acı dolu hayatına kısa bir mola veriyordu burada. Belki de
sadece ona güzel görünüyordu bu manzara. Yıllardır içinde bulamadığı
güzellikleri bulma ihtiyacı, gözlerinde bu manzarayı mükemmelleştiriyordu. Onun
için fark etmezdi. Kısa süreli huzurunu hiç bir şeyin bozmasına izin vermezdi.
Güneş battıkça gerginliği de arttı. Dönüşüm başlamak
üzereydi. Toprağa gömdüğü bir demire bağlı olan bir zincir ve ona bağlı olan
kelepçeyi eline aldı. Sol ayağına bağladığı kelepçeyi kilitledi ve anahtarı
cebine tıktı. Lanetin bulaştığı ilk yıllar aklına geldi. O zamanlar ne olduğu
hakkında bir fikri olmadığından dönüşümü kayıtsız bir şekilde izliyor,
uyandığındaysa kendini insan cesetlerinin arasında buluyordu. İnsanlar onun
peşine düştüğündeyse bu tepeye sığınmıştı. Sona yaklaşırken hiç iyi hatırası
olmadığı aklına geldi. Adalet onun dünyasında olmayan bir kavramdı.
Elleri karıncalanmaya başlamıştı. Tüm vücudu yanmaya ve
kaşınmaya başladı. Ellerinin kontrolünü kaybediyordu. Tüm vücudunu yırtarcasına
kaşıma isteğine karşı koymaya çalıştı.
“Bu gece olmaz! Bu gece olacak!”
Kontrolünü kaybediyordu. Düşünceler zihnini bulandırmaya
başlamıştı. Elini cebine attı ve soğuk bir nesneye değdi eli. Onu sıkıca
kavradı ve kaldırdı. Zaman onun düşmanıydı. Bu son fırsatıydı. Bu gecelik son
şansı buydu. Son kez batmakta olan güneşe doğru baktı. İstemsizce özlem duymaya
başlamıştı şimdiden. Hiç yaşayamadığı duygular için üzüldü son kez. Hiç aşık
olamamıştı. Sevgi nedir bilmeyen bir gece yaratığıydı. Zalim ve korkusuz…
Elindeki nesne batan güneşin ardından parladı. Keskin bir
bıçak kalbine saplandığında son kez haykırdı. Son kez bir acı hissetti, hem
ruhunda, hem vücudunda. İşte o, son kurtadam …