6 Ocak 2015 Salı

Guardian (Bölüm 1)

                                                  
                                                 Bölüm 1

Bulutsuz gökyüzünde yükselen ay her zamankinden daha büyük ve daha parlak gözüküyordu. Buna rağmen burayı aydınlatamıyor karanlıkta bırakıyordu. Louis bu kocaman mağaranın derinliklerine doğru korkak adımlarla ilerliyor her an biri çıkacakmışçasına etrafı gözlüyordu. Son birkaç gecedir gittiği yerlere oranla daha bir karanlık duruyordu burası.

Louis bir an durdu ve arkasına baktı. Çıkış oradaydı işte! Arkasını dönüp birkaç adım atması yetecekti. Tüm bunlara bir son verebilir, evine döner, okulunu bitirir hatta bir işe başlayabilirdi. Birden içini bir çaresizlik hissi kapladı. Dönmek ve bu klasik insan hayatını yaşamak istemiyordu.7 yaşından beri izlediği filmlerdeki, okuduğu kitaplardaki kahramanlar gibi bir maceracı olmak istiyordu.

Şimdi olduğu yerde duruyordu. Ne ilerliyor, ne de geri dönüyordu. Tahminine göre mağara az ilerde kollara ayrılacaktı. Oraya kadar gidebilir ve az ilerde neler olduğunu görebilirdi. Ya da bir korkak olup geri döner ve eski yaşantısına devam ederdi


Birden kararını verdi. ''Buraya kadar geldim geri dönemem'' diye geçirdi içinden. Yavaş yavaş karanlığa doğru ilerledi. Ayakları titriyor ağırlığını zar zor taşıyorlardı. Kalbi yerinden çıkacak gibi atıyordu. Buna rağmen korkusuyla başa çıkmaya çalışıyordu. Küçükken annesinin ona öğrettiği yöntemi hatırladı.

''Eğer bir gün korkarsan gözlerini kapat ve çok daha güzel bir yerde olduğunu hayal et. Kısa bir süre korkun dinecektir.'' demişti annesi. Belki de çok iyi bir yöntem değildi ama denemeye değerdi.

Louis gözlerini kapadı. Nereye gitmesi gerektiğini düşünürken aklına o daha beş yaşlarındayken ailecek bir haftalığına gittikleri tatil geldi.

Louis'in ailesi fakir bir aileydi. Çoğu yiyeceği hiç yiyememişlerdi. Neredeyse hiç evden çıkmazlardı. Evleri ise küçücüktü. İki odadan oluşan evin en büyük odası bile iki koltuk ve bir televizyondan fazlasını alamıyordu. Louis'in bir kız kardeşi ve bir de erkek kardeşi vardı. Üç kardeş bir odada kalıyor ve annelerinin yere serdiği ince örtünün üstünde uyuyorlardı.

Beş yaşından beri öyle bir tatile bir daha gidememişti. Bu nedenle aklına ilk orası gelmişti. Masmavi denizi uzakta görünen tekneleri hayal etti. Louis o gece yüzmeyi öğrenmişti. Babası ve kendisi dışında kimse yüzmeyi bilmiyordu. Bu aklına gelince az da olsa gülümsedi. Çok korkmuyordu artık.

Yavaş yavaş gözlerini açtı ama bulmayı beklediği denizden eser yoktu. Tekrar o karanlık ve korkunç dünyada, yapayalnızdı. Fakat bir şeyler farklıydı. Neyin farklı olduğunu düşünürken karanlıkta dikilen adamı fark etti.

İlk önce bu adamın evsiz bir dilenci olduğunu düşündü fakat dikkatli baktıkça adamın bir dilenciyle alakası olmadığını anladı.1.80 boylarındaki adamın üstünde yırtık kıyafetlerden ziyade Louis'in daha önce hiç görmediği kadar şık kıyafetler duruyordu. Yeşil beyaz kareli spor gömleğini yeşil bir kotla tamamlamıştı. Siyah ayakkabıları yeni boyanmış gibi parlıyordu. Yavaş yavaş kelleşmeye başlamış saçlarını yana taramıştı. Gözleri karanlıkta görülemeyecek kadar siyahtı. Burnu ise geniş ve kısaydı.

'' Hayır kesinlikle bir dilenci değil'' diye düşündü. İyi ama burada ne işi vardı. Gecenin karanlığında mağarada değil evinde olması gerekirdi.

Adam ona gülümseyince içini yine bir korku kapladı. Korkmasının nedeni adamın neden burada olduğu değildi. Çünkü artık bunu biliyordu. Adamın sipsivri dişlerinin arasında diğerlerinden biraz daha uzun iki dişi daha vardı. Tırnakları ise aynı dişleri gibi uzun ve sivriydiler. Bu saatte burada bulunmasının tek nedeni karanlıktı.

Birden adam tırnaklarını göstererek Louis'e doğru yürümeye başladı. Adamın uzun, keskin tırnaklarına karşın Louis'in kendini savunacak hiçbir şeyi yoktu ve eğer düşünceleri doğruysa hayalleri gerçekleşmişti ama birkaç saniye sonra sadece hayalleri değil, tüm hayatı son bulacaktı.

Louis ölmek üzereydi. ''Keşke geri dönebilsem'' diye düşündü. O örtünün üstünde uyumak bile çok uzaktı artık. Bir vampir üzerine geliyordu ve geri dönüş neredeyse imkansızdı.

Louis gözlerini kapadı ve ölüme hazırladı. Yapabileceği tek şey buydu. Yerdeki bir-iki taşla bir vampiri öldüremeyeceği çok açıktı. Tabi ki arkasına dönüp kaçabilirdi ama vampirleri çok hızlı yaratıklar olduğunun bilincindeydi. Denese, hatta çıkışa ulaşıp yardım istese bile gecenin ortasında, mağaranın dışında insandan çok vampir bulmaktan korkuyordu.

Birden bir ses duydu. Tanıdık bir sesti bu. Kardeşleriyle sapan onarken birkaç kez taş yanından geömiş ve aynen buna benzer bir ses duymuştu. Fakat bu bir taş değildi. Daha hızlı ve daha büyük olmalıydı. Hemen ardından acı içinde bir çığlık duyuldu.

İlk başta öldüğünü ve bu sesi kendisinin çıkarttığını düşünmüştü. Ama hayır yaşıyordu.

O an aklına gelen fikir imkansızdı belki ama olmuştu işte. Bir kez daha hayalleri gerçekleşmişti. Ok sesiydi bu, bildiğimiz okun sesi!

Yavaş yavaş gözlerini açtığında gördüğü şey ölü bir vampirdi. Üstündeki yeşil kareli gömleği kandan kırmızıya dönmüş ve vampirin tenine yapışmıştı. Tam kalbine saplanan ok bir tek arkasından atılmış olabilirdi. Peki ama oku atan kimdi?

Şimdi aklındaki tek şey okun ikinci hedefi olup olmadığıydı. Gecenin bir yarısında mağaranın derinliklerinde bir vampirle birlikteydi. Elbette adam onun bir insan olduğunu değil de bir vampir olduğunu düşünecekti. O kadar uzaktan bu karanlıkta tırnaklarını ve dişlerini görmesi imkansızdı. ''Durun!'' diye bağırmak istemesine rağmen sesi görünmez bir el tarafından sıkılmış gibi boğazından geçemiyordu.

Yavaşça arkasına döndü. Karşısındaki adam karanlıkta çok görünmese de azıcık ay ışığında parlayan kafası kel olduğunu gösteriyordu. İlk atıştan sonra ise hedefini kaçırmayacağı belliydi. Derken adam oku doğrulttu ve bir atış daha yaptı. Yaydan çıkan ok döne döne ilerlerken Louis'in anıları şeritler halinde gözlerinin önünden geçiyor ve ona ölmek üzere olduğunu unutturuyordu.

0 Yorumlayın:

Yorum Gönder