9 Haziran 2016 Perşembe

Zaman Değişkeni (Bölüm 6)

                                                             
          
                                                           Sona Dört Kala

3 Yıl 1 ay 4 gün.

Max hayatımdan tam olarak bunları çalmıştı. Tam 3 yıl boyunca neler olduğu hakkında bir fikrim yoktu. Beni özleyen olmuş muydu acaba? Sevenim yoktu ama belki değerimi bilen birileri vardı. Max için çalışırken sevilen biriydim. Ama artık Max için çalışmak bir yana, onu öldürmek için can attığımı biliyorum.

Şaşkınlığımı üzerimden atmaya çalışırken aklıma bilgisayar sisteminin de hoparlör gibi bozulmuş olabileceği geldi.
Çok düşük bir ihtimal gibi gözüküyordu ama üzerinde durmaya değerdi. Zaten başka şansım da yoktu.

Ne yapmam gerektiğini düşündüm. Bir yandan da hoparlörden gelen mesajlara kulak vermeye çabalıyordum. Mesajlar hakaret ve nefret dolu cümlelerden oluştuğu için anlamak pek de zor değildi.

Ekranın önüne geçtim ve karmaşık ekranın üzerinde yönetici paneli yazan köşeye geldim. Girebilmek için şifre gerekiyordu ve şifreyi hatırladığımı pek sanmıyordum. Bu sırada gözüm koordinat bölümüne takıldı. Özel lazer ışınları sayesinde hesaplanan koordinatlar uzayın aydınlanmış tüm bölgesine hatta daha da uzağına kadar uzanıyordu. Yani uzayda nerede olursak olalım koordinatımız bilinirdi. Koordinat kısmında yazan " kapsama alanı dışı, Koordinat hesaplanamıyor " yazısı zaten çökmüş durumda olan bedenimi iyice güçsüzleştirdi. Bu sırada midemin guruldaması beni kendime getirdi. En son ne zaman yemek yemiştim? 3 yıl kadar önceydi herhalde. Kontrol panelinin tutacaklarını bırakıp kontrol odasının kapağına geldim. Max yolculuğa başlamadan önce kapıyı kilitlemişti. Şu anda açık durumdaydı ve bunun nedenini düşünemeyecek kadar bitkindim. Kapağı geçip mekiğin merkezine kadar gittiğimde her şeyin yerli yerinde olduğu görülüyordu. Kutulanmış yiyeceklerin olduğu odada rastgele bir kutu alıp açtım. İçinde konserve fasülye ve birkaç bisküvi vardı. Bisküvilere baktığımda aklıma üç yıl içinde bozulmuş olabilecekleri geldi. Bu fikir o kadar komikti ki gülmeden edemedim.

Hızlıca atıştırırken bir yandan da düşünmeye başladım. Bu yaşadıklarımın bilimsel açıklaması neydi? Anlayabildiğim kadarıyla Max mekiği ışık hızına çıkarmıştı ve bu zamanda bir değişim meydana getirmişti. Bu kadar büyük bir değişim nasıl olabilirdi? Uzay hakkında bildiğim tüm bilgiler bana öğretilen temel bilgilerden ibaretti. Elbette ki bu bilgiler normal bir insanın bilemeyeceği kadar fazla da olsa bu tarz uçuk fikirleri hiç aklıma getirmemiştim. İnsanlar ışık hızını, ulaşılabilecek bir hedef olarak görüyordu ama bir bilim adamı olarak bunu pek mümkün bulmamıştım.

Düşüncelerimden sıyrılıp kemiklerimi ovuşturmaya başladım. Uzun bir süredir havada asılıydım ve kaslarım zayıflamıştı. Tüm bu olanlardan sonra ne yapacağımı bilmiyordum ama ölmek de istemiyordm. Kemerimi sıyırıp havalandım ve havada nasıl antrenman yapabileceğimi düşündüm. Uzay istasyonundaki antrenman aletleri mekikte olmadığından aklımı kullanmak durumundaydım. Etrafıma baktım ve kullanabileceğim bir şeyler aradım. Az ileride yiyecek stoklarının arasındaki tutacakları gördüm. Onlara tutunarak basit hareketler yapabilirdim. Oraya kadar yavaşça süzüldüm. Tutacakları tuttum ve ayaklarımı hareket ettirmeye başladım. Basit hareketlerle uyuşmuş olan kaslarımı canlandırmaya başladım. Uzayda kaslarımızın yükü dünyaya göre çok daha az olduğundan kaslar bir süre sonra erimeye başlıyordu. Bu yüzden sık sık antrenman yapmamız için uzay istasyonuna bir oda bile kuruluydu. Bu lüksten faydalanamasam da bunun için üzülecek değildim. Şu an için daha önemli sorunlarım vardı.

1 saat süren uzun bir çalışmanın ardından kaslarımda yanma hissiyle suratımı sildim. Ter tanelerinin uçuşmasına izin vermedim. Bu durumdan kurtulana kadar mekiğin temizliğine dikkat etmeliydim. Ayrıca bir de yemek sorunu vardı.

Yemek stokları hakkında bilgilendirilmiştim. Yaklaşık olarak bir buçuk yıl yetecek kadar yiyeceğim vardı. Öğünleri kısabilirsem belki bir - iki ay daha uzatabilirdim bu süreyi. Tüm bunları daha sonra düsünmek üzere aklımın bir köşesine yazdım ve kontrol odasına geri dönmeye karar verdim. Belki Max' in nefret dolu mesajları arasında üç yılda neler kaçırdığımı görebilirdim.

Kontrol odasının ardına kadar açık beyaz kapağına baktım. Max ateşleme sırasında kapağı açmış olmalı diye düşünmüştüm fakat kapağın önündeki küçük ekran kapağın benim tarafımdan açıldığını söylüyordu. Bu durumda kapak Max tarafından değil, astro tarafından açılmış olmalıydı.

Kapağı geride bırakıp içeri süzüldüm ve sıcak odaya daldım. Yokluğumdan bu yana bir şey değişmemişti.

"Yalnız olmaya alışmam ve tedirginliği üzerimden atmam gerek" diye düşündüm.

Hoparlörden gelen sesler kesilmiş gibiydi. Astronun hala orada olup olmadığını anlama zamanı gelmişti.

"Astro orada mısın?"

Cevap gelmiyordu.

"Astro cevap ver. Orada mısın?"

Yine cevap gelmediğinde hoparlöre doğru süzüldüm ve geçen sefer yaptığım gibi yumruk atmaya hazırlanıyordum ki hoparlörden gelen bir ses beni engelledi. Çok derinlerden geliyor gibiydi. Biraz daha yaklaşıp kulağımı dayayınca astronun konuşmaya çalıştığını fark ettim. Kontrol paneline dönüp sesi yükselttiğimde duyduklarım şunlardı:

"Mekik a-536 yok etme işlemi. Onaylandı. İptal için son 4 gün 6 saat 32 dakika. Hızlandırmak için hızlandırma protokulü 2 uygula."

Sesin tekrarını o kadar çok dinlemiştim ki kendime geldiğimde astronun söylediklerini ezberlediğimi fark ettim. Ve sona her zamankinden daha çok yaklaştığımı.

0 Yorumlayın:

Yorum Gönder